Değerli Müslümanlar

İnanan bir insan için imandan sonra en güzel sıfat, hiç şüphe yok ki doğruluktur. Doğruluk, Peygamberlerde bulunması gerekli beş sıfattan birisidir.
Doğruluk, ahlâkın temeli ve bütün faziletlerin başıdır.
Doğruluk, ne derece bir fazilet ise bunun karşıtı olan yalancılık da o kadar kötü bir huydur. Bunun için dinimiz, yalan konuşmayı yasaklamıştır.
Mü’min yalan konuşmaz. Çünkü mü’min güvenilir kimse demektir.
Yalan ise buna engeldir.
Dinimizin yasakladığı büyük günahlardan biri de, yalancı şâhitliktir.
Allah’a inanan bir kimsenin, hatır ya da çıkar için hâkimin huzurunda yalancı şâhitlik yaparak haklıyı haksız, haksızı haklı çıkarmaya çalışması büyük bir vebaldir.
Çünkü yalancı şâhitlik, Allah’a şirk koşmadan sonra gelen, büyük günahlardan birisidir.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor:

Ey iman edenler!
Adaleti, titizlikle ayakta tutan,
kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa, Allah için şâhitlik eden kimseler olun.
Haklarında şâhitlik ettikleriniz zengin olsunlar,
fakir olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır.
Hislerinize uyup adâletten sapmayın, şâhitliği eğip, büker,
doğru şâhitlik etmez, yahut şâhitlik etmekten kaçınırsanız biliniz ki,
Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
[Nisa, 4/135]

Peygamberimiz bir Hadis-i Şeriflerinde;

Şâhitlik için çağırıldığı halde,
bildiğini gizleyerek şâhitlikten kaçınan kimse,
yalancı şâhitlik yapmış gibidir. buyurmuşlardır.
[Taberânî, Mecmeu’z-Zeva’d IV, 200]

Bilindiği gibi adaletin sağlanmasında ve doğruların tespit edilmesinde şahitlerin önemi
büyüktür. Görgü tanıklarının ifadeleri doğrultusunda pek çok olay kısa sürede çözümlenebilir. Haklı ve haksız ayırt edilebilir.Ancak Kuran ahlakına uymayan kişiler,
adaletli bir şekilde doğruyu söylemek ve haklı olanın yanında yer almak yerine, para karşılığında ya da herhangi bir çıkar gözeterek rahatlıkla yalan söyleyebilirler.
Hatta kimi zaman çok önemli olmasına rağmen bir olayda şahitlik yapmaktan da kaçınırlar. Çünkü bunun sonucunda zarar göreceklerini, başlarının derde gireceğini düşünürler. Bir toplumda riyakârlık, üçkağıtçılık kavramları yerleşip meşrulaşmışsa tüm değerler işe yaramaz hale gelir.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor:

Yemin olsun,
sana da senden öncekilere de şu vahyedilmiştir:
Eğer şirke saparsan eylemin, üretimin, ibadetin kesinlikle boşa çıkar ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun.
[Zümer 65]

Yalancı şâhitlik yapan, her şeyden önce kendine zulmetmiş, ve en büyük kötülüğü yapmıştır. Çünkü başkasının dünyası için kendi ahiretini, ebedî mutluluk yurdunu satarak cehennemi satın almıştır. Bunun yanında, haklı çıkarmak için şâhitlik yaptığı kimseye de kötülük yapmıştır. Çünkü haksıza yardım etmiş, onu haklı göstermiş ve aleyhine yalancı şâhitlik yaptığı masum kimseye de zulmetmiştir. Onun hakkını başkasına çiğnetmiş, hakkının zâyi olmasına yol açmış, onu herkesin nazarında haksız duruma düşürmüş,
ayrıca mahkemeyi de yanıltmıştır.

Peygamberimiz bu konu ile ilgili buyuruyor ki:

Ben de bir insanım.
Sizler, aranızdaki anlaşmazlıkları bana getirmektesiniz.
Olabilir ki, biriniz delillerini diğerinden daha iyi arz eder, ben de ondan işittiğim şekilde hükmedebilirim.
Bu şekilde kime kardeşinin hakkını vermişsem, ona ateşten bir parça vermiş olurum.
[Buhârî, Şehâdât,27]

Peygamberimiz başka hadîs-i şerifte de şöyle buyurmuştur:

Size doğruluğu tavsiye ederim.
Zira doğruluk iyiliğe götürür, iyilik de cennete iletir.
Kişi doğru söyledikçe, doğruyu araştırdıkça Allah katında doğru yazılır.
Yalandan kaçının, zira yalan kötülüğe götürür, kötülük de cehenneme iletir.
Kişi yalan söyledikçe ve yalan peşinde koştukça Allah katında yalancı yazılır.
[Buhari,Edeb, 69; Müslim, Birr, 29]

Doğru sözlülüğün karşıtı yalancılıktır. Yalancılık ise kötü bir huy ve nifak belirtisidir.
Mü’min yalan konuşmaz ve yalanla iş yapmaz.
Çünkü onun derin bir saygı ile bağlı bulunduğu Peygamberi hiç yalan konuşmamış ve yalan konuşandan hoşlanmamıştır.

Bir gün Peygamberimize sorulmuş:

Mü’min korkak olur mu?
Peygamberimiz cevap vermiş: Olabilir
Mü’min cimri olur mu? diye sorulunca,
Peygamberimiz:Olabilir, buyurmuş.
Mü’min yalancı olur mu? denilince,
Peygamberimiz: Hayır, olamaz, buyurmuş
(iman ile yalanın bir arada bulunamayacağını bildirmiştir.)
[Suyûtî, Tenviru ‘l-Havalik, c. II, s.154]

Yalan, insan için en kötü sıfat olan münafıklık alâmetidir.
Nitekim Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

Dört şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa o kimse katıksız münafık olur.
Kimde bunlardan bir şey bulunursa ”onu bırakıncaya kadar” kendisinde nifaktan bir haslet var demektir.
Bunlar:
Konuştu mu yalan söyler, söz verirse sözünde durmaz, va’dederse va’dinden döner, bir dava ve duruşma esnasında haktan ayrılır.
[Buhari, İman, 24; Müslim, İman, 25]

Peygamberimiz:
“Büyük günahların en büyüğünü size haber vereyim mi? buyurdu. dinleyenler:
– Evet, bildir, ey Allah’ın Resûlü, demeleri üzerine, Peygamberimiz:

Allah’a ortak koşmak, anne ve babaya karşı gelmek, buyurdu.
Sonra da yatmakta olduğu yerden doğrulup oturdu ve;
İyi dinleyin, bir de yalan şahitliğidir, buyurdu.
Bu sözü durmadan tekrar ediyordu.
Orada bulunanlar:
Keşke sükut buyursalar, dediler.
[Buhari, Şehâdet, 10; Müslim, İman, 38]

Yalan şahitliği yapan kimse üç çeşit günah işlemiş olur:
Birincisi, yalan konuşuyor. İkincisi, haksız olan kimseye yardım ediyor. Üçüncüsü de haklı olanı kötü duruma düşürüyor. Yalan şahitliği yapmak nasıl günah ise bildiğini ve gördüğünü söylememek de aynı şekilde günahtır. Çünkü bu durumda haksız olanın bilinmesi, suçlunun cezalandırılması örtbas edilmiş olur. Şahitliği gizlemek, bildiğini söylememek öyle dış organların işlediği günah gibi değildir.
Bizzat imanın karargahı olan kalbin işlediği bir günahtır. Bundan dolayı da en büyük günahlardandır. Yalancı şâhitler; adaleti engelledikleri için toplumda kimsenin değer vermediği kişilerdir. Söyledikleri en doğru sözler dahi, şüphe ile karşılanır. Bunlar, dünyada sefaletten, ahirette de Allah’ın azabından kurtulamazlar.
Yalancı şâhitliğin keffareti yoktur. Yalnız tevbe etmekle de bunun vebâlinden kurtulmak kolay değildir. Çünkü bu, bir kul hakkıdır ve bu hakkı ihlâl eden kişi, ancak mağdûr ettiği tarafın zararını telâfî ederek, helâllik isteyip gönlünü aldıktan ve bir daha yapmamak üzere tevbe edip Allah’dan af diledikten sonra affını ümit edebilir. Mü’min, acı da olsa gerçeği söyleyen ve kendi aleyhine bile olsa hakikat ve adaletten ayrılmayan insandır.

Kur’an-ı Kerim’de şahitliğin gizlenmemesi gerektiği şöyle bildirilmektedir:

Şahitler, şahitlik yapmak için çağrıldıkları zaman bundan kaçınmasınlar.
[Bakara 282]
Şahidliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse, artık şüphesiz, onun kalbi günahkardır. Allah, yaptıklarınızı bilendir.
[Bakara, 283]

Adaletin ve doğruların söylemenin önemi konusunda Peygamberimiz ise;

Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.
Bir günlük adalet altmış yıllık ibadetten faziletlidir.
Senden bir şey isterim yalan söyleme.

diye buyurmuşlardır.

Kimi zaman bazı kişilerin bir kişiye olan kinleri ve nefretleri, onları doğruyu söylemekten alıkoyar. Yalancı şahitlik yaparak, olayları çarpıtarak adaletle hükmedilmesine engel olurlar. Kur’an ahlakını yaşamayan bu kişiler özellikle kendi çıkarları ve kendi istekleri ön planda olduğu zamanlarda adaleti gözetmezler. Verdikleri ifade sonucunda bir insanın suçsuzken boş yere senelerce hapishanede kalacağını, bu sırada o kişinin ve ailesinin çekeceği sıkıntıları akıllarına bile getirmezler. Kendilerini söz konusu kişinin yerine koyup,
aynı durumda olsalar neler hissederlerdi diye de düşünmezler. Allah bu gibi insanların içinde bulunduğu duruma Kur’an da dikkat çekmekte ve buna karşılık şartlar ne olursa olsun adaletli davranmayı şöyle emretmektedir:

”Ey iman edenler!
Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun.
Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin.
Adil olun.
Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır.
Allah’a karşı gelmekten sakının.
Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”
[Maide, 8]

Yine bir başka ayeti kerimede şöyle buyurulmaktadır:

“Bir yakınınız hakkında da olsa konuştuğunuz zaman adalete uyun.
Olur ki öğüt alırsınız diye Allah size böyle emretti.”
[Enam, 6/152]

Adalet yapmak yerine korku, para, hırs gibi kavramların esiri olarak hareket eden kişiler,
ancak Kur’an ahlakını benimsediklerinde üzerlerindeki bu ağırlıklardan kurtulacaklardır.
Allah’ın her an yanlarında olduğunu bilerek hareket ettiklerinde, içinde bulundukları durum ne olursa olsun,ne gibi bir tehdit, ne gibi bir korku altında olurlarsa olsunlar, ne tür bir menfaat teklif edilirse edilsin adaletten,doğrunun yanında olmaktan kesinlikle taviz vermeyeceklerdir.Çünkü müminler, söyledikleri her sözün ahiret gününde karşılarına çıkacağını ve hesabını vereceklerini bilen insanlardır.Allah bir ayetinde Kur’an ahlakını yaşayan ve bundan taviz vermeyen kişilerin yalan yere şahitlikte bulunmayacaklarını şöyle bildirmektedir:

”Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir.”
[Furkan Suresi, 72]

Adaleti gözetmek yerine kendi çıkarlarını gözeten kişilerin düşünmesi gereken başka bir nokta da bir gün aynı duruma kendilerinin de düşebileceğidir.O duruma düştüklerinde kendileri adalet isteyecekler, doğru şahitlik yapacak birini arayacaklardır. İşte bu duruma düşmek istemeyen her insan, Allah’ın emrettiği güzel ahlakın tebliğ edilmesi konusunda çaba harcamalı, kendisi de bu üstün ahlakı hiç taviz vermeden yaşamalıdır.

Derleyen : Gürsel Arslanoğlu

Adalet huzurunda gerçek dışı beyanda bulunan, davanın aydınlanması için bildiklerini mahkemeden saklayan,
verilecek adil hükmü etkileyen, adaleti engelleyen ve adliyenin yanlış yola sevkedilmesine sebep olan

Metin Aslanoğlu , Lebise Arslanoğlu , Tansel Arslanoğlu , Tevhiddin Ayar , Nefise Arslanoğlu ,
Cansel Arslanoğlu , Göksel Arslanoğlu , Nursel Güneş , Nurten Havadar ‘a ithaf olunur.